11 Mayıs 2017 Perşembe

I, Daniel Blake (2016)


Ken Loach'tan bir önceki yazımda bahsetmiş, bu filmden de çok ümitli olmadığımı, ama seyretmezsem önümüzdeki yıllarda sürekli karşıma çıkacağını söylemiştim. 

Daha en başındaki sağlık bakım uzmanıyla diyalogla Daniel Blake de Ken Loach da filmin temasını yeterince ortaya koyuyorlar. Avrupa medeniyeti, adaletin ölçülebilir sayısal değerlerle sağlanabileceğine inanıyor. IQ testinin zekanızı, kişilik testlerinin de kişiliğinizi onlara söyleyebileceğini sanıyor. Bu çok uzun zamandır böyle. Avrupa'yı ekonomik ve ticari açıdan Avrupa yapanın bu olduğu söylenebilir sanıyorum. O nedenle Daniel Blake'in devletten iş görememezliğe bağlı olarak ekonomik yardım alması cevapladığı bir anketin sonuçlarına bağlı ve anketörlüğü doktorun yapması gerekmiyor. Adamların sistemi bu. 

Bir rivayete göre 80li yıllarda Türkiye'den Avrupa'ya ihraç edilen elma suyunu elma suyu olmadığı gerekçesiyle kabul etmemişler. İhracatçı firma nasıl olur o %100 elma suyu demiş. %100 elma suyu olsaydı, değerleri böyle olmazdı demişler. İhracatçı firma elmanın kendisini göndermiş, o elmanın da değerleri elma değerlerine uymamış da adamlar elma suyunu kabul etmişler. Yetersiz bilgileriyle herşeyi tanımlamaya kalkan bir medeniyetten bahsediyoruz. Bilimsel verilere göre yaşamalıyız diyorlar ya, bilimsel veri dedikleri şey de "daha doğrusu bulunana kadar en doğrusu bu" diyor. Bu aralar da sürekli birşeylerin daha doğrusu bulunuyor. :)

Tabi bu tür bir anlayışa göre kurumlarını kurduğunda, bürokrasi de huysuz bir adamı perişan etmeye yetiyor ki, buna ilaveten bir de özelleştirme politikalarıyla insanları pes ettirmeye yönelik bir kasıt olduğu da iddia ediliyor filmde. 

Şimdi bu sosyal devlet denen konsepti derinlemesine analiz edecek halim yok ama hem şehirde yalnız yaşayacaksın, hem kimsenin ağız kokusunu çekmeyeceksin, çoluğun çocuğun olmayacak sana yardım edecek, hem yaşlanıp çalışamaz duruma gelirsem diye kenara para biriktirmeyeceksin, hem değişen dünyaya uyum sağlamak için en ufak bir çabaya girmeyeceksin, hem de devlet bana her tür desteği vermeli, beni insan gibi yaşatmalı çünkü vergimi son kuruşuna kadar zamanında ödedim diyeceksin. Ya da iki farklı babadan iki çocuğun olacak, bekar bir anne olacaksın, eğitim yok, işe yarar para edecek bir becerin yok, annen babandan ayrı yaşayacaksın, onların söylediklerini kulak arkası edip bildiğini yapacaksın, sonra da devlet beni insan gibi yaşatsın diyeceksin.

İşin gerçeği bana öyle geliyor ki, bu sosyal refah devletini hiçbir zaman vatandaşının vergisi finanse etmedi. Bunu emperyalizm ve savaş tazminatları finanse etti, o dönem de kapandı. Avrupa, Hindistan'ı, Çin'i, Amerika'yı, Afrika'yı hatta Osmanlı'yı sömürerek elde ettiği serveti sosyal refah devletine yedirdi ve artık değirmene yeterince su gelmiyor. Değişen dünyaya ayak uyduramayan yok oluyor ve olacak. Yani Ken Loach solcusun, humanistsin falan filan tamam da, senin üstüne ideoloji inşa ettiğin temel emperyalizm. Bu türden bir filmi Somali'de falan çekmeyi hayal et, ne dediğimi anlayacaksın. Onların da insani bakımdan Daniel Blake'den pek farkı yok. Onlar da müşteri, alıcı veya hizmet kullanıcı değiller. Onlar da kaytarıcı, beleşçi, dilenci ya da hırsız değiller. Onların sosyal güvenlik numaraları bile yok ve ekranda yanıp sönen bir iz değiller. Çünkü onlar köleler. 

Film yine de beklediğimden iyi çıktı. Ben daha sert ve daha iç karartıcı bir film bekliyordum. Daniel Blake'in Katie ve çocuklarıyla olan ilişkisi filmi yumuşatıp, seyredilebilir hale getirmiş. Fena değil diyorum.

Derecelendirme: 7/10.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder