6 Nisan 2017 Perşembe

Gölgeler ve Suretler (2010)


Karagöz perdesi üzerinden filmde irdelenen perde metaforunun değişik fonksiyonları var. Perde bulanıklaştırır, arkasında biri olduğunu gösterir ama kim var göstermez. Perde gizler, haksızlıklar perde arkasından yapılır. Ve perde yansıtır, Karagöz gibi sinema da ışığın perdeye yansımasıdır. Perdenin bu fonksiyonları ışığın seviyesine göre değişir.

Filmin giriş sahnesinde Rum polisini iki çarşafın arasından görürüz. Çokturlar, haksızlık yapmaktadırlar. Haksızlık o kadar büyüktür ki, iki çarşaf bile tam olarak kapatmaz yapılanı. Rüzgar estikçe gördüğümüz görüntü daha da berraklaşır. Perde ışık yerine rüzgarla fonksiyonunu yitirir.

Ardından Karagöz perdesi gelir ekrana. Güçlü ışık perdeye Hacıvat Karagöz suretlerini yansıtır. Karagözcü Salih konuşturur Karagöz ile Hacıvatı:

Hacıvatım İnsanlar görünmez olsalardı ne yaparlardı?
Çalar çırpar ham yaparlardı, isterlerse katliam yaparlardı.
Hacıvatım insanlar bu rezillikleri neden yaparlardı?
Yakalanmaktan korkmayacakları için yaparlardı.
Peki Hacıvat, hem görünmez olmak hem de iyi bir insan mümkün müdür?
Gölgene dikkat edeceksin müdür, karanlık tarafına hükmedeceksin. Gel şu mağaraya da gölgene bak şimdi.

Mağara dediği Kıbrıs’tır Karagözcü Salih’in. Kıbrıs’ta yaşananların ve yaşanacakların karanlık taraflarına hükmedilmesi, gölgelere dikkat edilmesi gerekmektedir. Kızı Ruhsar’a “bana yardım etmek istemez misin” diye sorar Karagözcü Salih. Kızı istemez, ortalık karmakarışıktır ve Ruhsar zaten sevmez Karagöz’ü Hacıvat’ı. Ruhsar henüz çok gençtir, perde fonksiyonlarına hiç ihtiyacı olmamıştır. Gizlemek istediği bir pişmanlığı, bulanıklaştırmak istediği bir günahı, ya da yansıtmak istediği bir hikayesi yoktur. “Bu oyun bana gölgemi gösterdi, böylece beni kurtardı, ileride seni de kurtarabilir kızım” der Salih kızına, bir gün perdenin tüm fonksiyonlarına ihtiyacı olacağını bilmektedir.

Dışarıdan silah sesleri gelmekte, Rum polisi Türkleri köylerinden atmaktadır. Salih elinde Karagöz Hacıvat, kızıyla beraber evden hiçbirşey almadan çıkar. Köyü terkederlerken Rum polisi geri gelip gelmeyeceklerini sorar. Salih her kapıyı açacak anahtar cevabı verir. Geri dönmeyecekler, şehre yerleşeceklerdir. Yolda Salih yorulur, şehre kadar gidemeyecektir. Baba kız Veli’nin köyüne gitmeye karar verirler. Kan ter içindeki baba kıza; hiç tanımadığı ne olduğunu da hiç bilmediği halde Anna su verir. Veli o sırada Anna’nın oğlu Hristo’yu kumarda söğüşlemektedir. Veli’nin pişmanlığı, karanlık tarafı, gölgesi kumardır.

Birlikte Veli’nin evine giderler. Evde Çoban Cevdet de vardır. Cevdet kaygısız edilgen bir karakterdir. Köşesinde oturur, peynir ekmek yer, hayvanları otlatmaya götürür, getirir. Veli ise kaygılıdır, Türk Mukavemet Teşkiatının köydeki komutanıdır. Salih’i rahtaltmaya çalışmıştır ama hepsi de de bilir ki, “buraya da geleceklerdir” Cevdet masanın üstündeki Karagöz’ü görür ve konuşmaya başlar.

Cevdet: Şimdi Karagöz oynatmazlar dayı.
Ruhsar: Saçmalık
Salih: Saçmalık deği, ruh terbiyesi için.
Cevdet: Ruh nesi için?
Salih: Terbiyesi. Aklı ve kalbi terbiye etmek için.
Veli: Rahat bırak adamı Cevdet. (ışık söner, Cevdet mum yakar)
Cevdet: Biz çocukken
Veli: Şşş.
Cevdet: Biz çocukken kahvede Karagöz oynatırlardı. Ben de merak ederdim, kim yani gölgeleri oynatan perdenin arkasından diye. Geçeyim de bi bakayım. Geçerken ben indirdim perdeyi, devirdim aşağı. Karagözcü bi tokat çaktı bana. “Aferin” dedi sonra, “gölgeye inanmayacan, aklınlan gerçeği arayacan” dediydi bana. Anlamadıydım bişey, hala da anlamış değilim.

Karagöz ile Hacıvat’ın ruh terbiyesi için gerekli olduğunu düşünen bir Karagözcü için Karagöz nefsi, Hacıvat ise ahlakı temsil eder. Çünkü ruh terbiyesi sayesinde “aklımız, ruhumuz, hırslarımız arasında bir denge olur, iyi insanlar oluruz da o mağaradan korkmadan çıkarız.” Oysa Cevdet sadece perde arkasındakileri merak etmiş ve tokadı yemiştir, aferinle ilgilenmez, zira anlamamıştır ve hala da anlamış değildir.

Veli ise kumarla Karagöz arasında tercihini kumardan yana kullanmış olduğundan pişmandır ve Karagöz onun için kapanmış eski bir defterdir. Açılmasını istemez. Cevdet’i masadan çeker. Veli ile Cevdet toprağa gömülü silahları astıkları bir çarşafın arkasında çıkarırlar. Veli gaz lambasını getiren Cevdet’e kızar, çünkü yaptıkları iş, “insanlar görünmez olsalardı neler yaparlardı?” sorusunun cevabına hizmet eder. Cevdet gaz lambasını götürür ama çarşaf Rum polisini gizleyemediği gibi, Veli ile Cevdet’i de gizlemez. Hristo Veli’nin toprağı kazdığını çarşafın üstüne düşen gölgesinden izlemektedir.

“Gölgesine dikkat etmeyen, karanlık tarafına hükmedemeyen” Veli’yi izeyen Salih’in gözleri faltaşı gibi açıktır. Sandalyesine çöker, kalır. “Gölge büyüyen bir şeydir” ve Salih gölgenin büyüdüğünü görmektedir. “İnsanlar görünmez olduklarında, isterlerse katliam yaparlar.”

Şeker hastasıdır Salih ve insülinini evde unutmuştur. Veli köye insülün getirmek yerine Salih ile Ruhsar’ı Anna ile şehre, hastaneye göndermeyi planlar. Salih ile aralarında eski bir mesele vardır. Anna’yı ikna etmek için önce Hristo’dan kumarda kazandığı parayı geri verir, yetmeyince Maria’yı kullanır. Maria ile beraber karagözcülük yapan adam Salih’tir ve Maria Anna’nın akrabasıdır. Maria ayrıca Salih ile Veli’nin arasındaki eski meselenin de kaynağıdır. Hristo ise Veli’yi evde görmek istemediğini anlatırken elindeki bıçakla oynamaktdır.

Salih giderlerken Karagöz’ünü Veli’ye verir, “ben ölürsem bunu uzakta bir yere göm ovaya” der, “ruhuma azap verir sonra, ayrıca geride kalanlara da uğursuzluk getirir.” Veli tüm bunlara inanmamaktadır, gittiklerinde de bir duvarın dibine atar Karagöz’ü. Anna’nın arabasıyla köyden ayrılırlarken onları Cevdet’in Rum muadili Dimitri görür ve duvardaki Taksim-EOKA savaşını EOKA kazanıyor gibi görünmektedir.

Yolda Anna, Maria’nın akrabası olduğunu söyler Salih’e. Karagözcü Maria, Salih’in yardımcısı Maria, güzel Maria. Rum polisi yola barikat kurmuş, köyü terkeden Türkleri dövmektedir. Anna Salih ile Ruhsar’ı arabadan indirir ve kaçıp saklanmalarını ister. Ruhsar gitmeyelim der ama Anna dinlemez, Veli’ye söz vermiştir.

Salih ile Ruhsar kaçıp bir mağaraya saklanırlar. Bir süre sonra Salih dışarıda ne oluyor anlamamız lazım diyerek Ruhsar’ı mağarada yalnız bırakarak dışarı çıkar. Ruhsar dışardan korkarım der, Salih korkma ben hemen geleceğim der ve gider. Salih filmden gidince, ruh terbiyesi de gider filmden. Karagözler Hacıvatlar hep başkalarının elinde gezmeye başlar. Oysa ehil Karagözcü ortadan kaybolunca, Karagözler Hacıvatlar uzak bir yerde gömülmelidir. Hırslarını, aklını, kalbini dengeleyemeyenlerin elinde Karagöze yer yoktur. Karagöz oyuncak değildir.

Ruhsar, babasını yeterince aramadığı için Veli’yi korkaklıkla suçlar. Veli de gerçekten nefsine hakim olamamış kumarcının biridir. Salih’in eski çırağıyken kumara alışıp, Karagöz-Hacıvat oynatarak kazandıkları parayı çaldığı için kovulmuştur Salih’in yanından. Veli de Salih’in aşık olduğu Karagözcü Maria’yı baştan çıkararak Salih’ten intikamını almıştır. Veli, Salih’in bu yaptıklarını kızına anlattığını düşünerek Ruhsar’daki otoritesini yitirmeye başlar. Ruhsar’daki otoritesini yitirmeye başlayınca köyün diğer gençleri üstündeki otoritesini de yitirmeye başlar. Veli haksızdır ve bunu bilmekte ve pişmandır. Sonunda Ruhsar’a anlatır. Niye bunları anlatıyorsun diye soran Ruhsar’a “gölge büyüyen birşeydir, büyümesin diye anlattım, kurtulmak için anlattım, ne bileyim belki de baban öldü diye anlattım” der.

Oysa gölgeler hızla büyümeye devam etmektedir. Veli yaşlı Rum köylülerle beraber köyün gençlerini zaptetmeye çalışırken bir yandan da tedbirli olmak amacıyla silahları ortaya çıkarmıştır. Buna Rumların tepkisi de aynı şekilde olur ve sahnede bu kadar silah bulunurken, bunların patlamaması mümkün değildir. Kimsenin kimseyi dinlemediği, kollektif bir akıl tutulması içerisinde sürüklenmeye başlamışlardır artık. Tutunacak bir şey de kalmamıştır.

Filmin sonunda şehirde ortaya çıkan Salih, Karagöz oynatmaktadır. Derviş Zaim belli ki, bu kadar acıklı bir hikayenin sonunda seyircisini umutsuz bırakmak istememiştir. Salih’in Ruhsar’a yeniden kavuştuğu an Karagöz sahnesinden söylediği sözler filmin son sözleridir: “Mağaradan çıkınca açgözlülük ve hırs ile karşılaştım. Belki bir gün aklımız ruhumuz hırslarımız arasında denge olur. İyi insanlar olur, iyi insanlar oluruz da o mağaradan korkmadan da çıkarız, hiç korkmadan çıkarız.”


Derecelendirme: 8/10

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder