15 Nisan 2017 Cumartesi

Hidden Figures (2016)


Çok hoşuma gitti film ama izleyicinin hoşuna gitsin diye de herşey yapılmış. Bir kere filmin üç siyah kadını da çok tatlı, şirin insanlar. Üçüyle de arkadaş olsak ne güzel vakit geçirir, ne verimli muhabbetler ederiz diye düşündürtmek için ne gerekiyorsa yapmışlar. Üçü de tutkulu, saygılı, çalışkan, vizyon sahibi, azimli, mücadeleci insanlar. Bu tip tutkulu insanların benim tecrübelerime göre öfke patlamaları, isyanları falan olması lazım. Dahi seviyesindeki insanların topluma bu kadar entegre, sosyal hayatta bu kadar başarılı olamamaları lazım. Başarısızlık karşısında depresifleşmeleri, üstlerinde böyle delicesine bir baskı varken, bu kadar uysal olmamaları gerekir. Kısaca, karakterler çok idealize.

Al Harrison'ın pozisyonunda birinin de çok daha depresif, sinirli, kontrolcü biri olması beklenmelidir diye düşünüyorum. Oysa filmdeki Al, son ana kadar kendi işleine gömülmüş, pek de etliye sütlüye bulaşmayan biri gibi veriliyor. Yine bence böyle büyük bir projede sinerjinin ortaya çıkması gerekir. Oysa filmde sinerji yok, mesela teorik hesaplamaları yapan Al ile projenin baş mühendisi arasında hiç etkileşim yok filmde. Kısaca filmdeki karakterlerin duygusal durumları ve değişimleri çok eksik.

Öte yandan filmin politik arkaplanına bakarsak, ırkçılığı ve cinsiyetçiliği bence çok yüzeysel ve naif anlatıyor. Yani ırkçılığın da cinsiyetçiliğin de saçmalığına hiç girmiyor. Tamamen liyakat üstünden ilerliyor. Yani yapılan işi beyazlar yapabiliyor olsaydı, ırkçılık filmde hiç yer almayacaktı. Yine kadınların yaptıkları işi erkekler yapabilseydi, filmde kadın erkek ayrımcılığı da hiç yer almayacaktı. Oysa ırkçılık ve cinsiyetçilik karşıtı bir filmin bu meselelerin ahlaki temellerine inmesi gerekirdi diye düşünüyorum. Bu filmde sadece faydanın maksimize edilmesi bağlamında ele alınıyor. 

Film, Yusuf Atılgan'ın tarif ettiği "sinemadan çıkmış insan" ortaya çıksın diye yapılmış ve izleyicinin duyguları tavan yapsın diye elinden geleni yapıyor. Böyle bakıldığında tipik bir Amerikan sineması örneği olarak duruyor karşımızda. İzleyicinin kafasını çalıştırması, kendini zorlaması falan gerekmiyor, sadece sinemadan çıktığında "gaza gelen izleyici" hedefleniyor.

Her ne kadar filmi izlemekten çok keyif almış olsam da, biliyroum ki kolay gelen, kolay gider. Filmin üzerimdeki motive edici etkisi, Yine Yusuf Atılgan!ın dediği gibi "beş-on dakikada ölüyor."

Derecelendirme: 8/10.  



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder