7 Nisan 2017 Cuma

Nocturnal Animals (2016)


İnsan doğası etobur mudur, otobur mudur? Otoburların intikam duyguları var mıdır? Şiddetle nasıl tanışır, ne zaman uygulayıp uygulamayacağını seçer. Sürekli şiddete uğramasıyla nasıl halleşir? Meşru müdafaa dışında şiddet uygulamanın ahlaki kriterlerini ne zaman oluşturur? Şiddet, şiddetten başka bir cevaptan bir şey anlar mı? Şiddete maruz kalan insan, şiddete başvurmak veya kaçmak dışında ne yapabilir?

Bu ve bunun gibi yüzlerce soru sorduran bir film Nocturnal Animals. Bu kadar şiddete dayalı ilişkilerle dönen bir dünyada insanların da hayvanlaşmaktan başka çaresi kalmıyor galiba. Dolayısıyla adalet diye bir kavram icat etmiş insanların, sorunlarını şiddetle çözen hayvanlardan farkının kalmamasına Tom Ford’un “şiddetli” bir itirazı olarak okuyorum ben bu filmi.

Öte yandan üç farklı evreni (Edward ile Susan’ın 19 yıl önceki evrenleri, Edward ile Susan’ın günümüzdeki evrenleri ve romanın evreni) birbirinin içine sokan kusursuz yapısıyla film benim için tam bir başyapıt. Yine Edward’ın yazdığı roman sayesinde, yazarın ne anlattığı ile okurun ne anladığı arasındaki farklılaşmanın getirdiği “ezoterik”, “çok anlamlı” bir yapı bu. Benzer bir “çok anlamlılık” filmin izleyicisine de geçiyor. Filmi izleyen herkes o romanın film içindeki rolünden çok farklı şeyler anlamış gibi görünüyor. Film bu yapısal özellikleri itibarıyla benim için benzersiz.  

Texas'ın zengin ailelerinden birinin kızı Susan ile genç yaşta öksüz kalan Edward'ın hikâyesi, Edward'ın Susan'ın erkek kardeşi Cooper ile Susan'a yakın olmak için arkadaş olması ile başlar. Edward annesi öldüğünde, "zayıf" "duyarlılığını" Susan'ın güçlü annesinin kollarında teselli eder. Edward Susan'a âşık olurken, Cooper da Edward'a âşık bir eşcinsel çıkar. Edward Cooper'ın kendisine âşık olduğunu bilmeden ve Susan ile bir ilişki geliştiremeden Texas'tan ayrılır.

Daha sonra Edward ile Susan New York'ta tesadüfen karşılaşıp işi pişirirler. Susan Edward'a Cooper'ın durumunu ve ailesinin Cooper'ı reddettiğini anlatınca Edward şaşırıp, Cooper için üzülür. Susan da esasen Edward'ın bu duyarlılığını seviyordur zaten.

İlişki ilerleyince, Susan'ın annesi evlenmelerini istemez, Edward'ı “zayıf” bulur ve Susan'a burjuva olanakları sağlayamayacağını düşünür. Susan ise Edward'ın “zayıf” değil, Cooper gibi “duyarlı” olduğunu söyler. Edward'ın burjuvazi gücünden farklı türde bir gücü olduğunu iddia eder Susan: "Kendine inanma gücü"

Yani Edward, güçlü annesine benzediğini düşündüğü için Susan'a âşık olurken, Susan da Edward'ı duyarlı kardeşine benzediği için sever. :) Oysa o sıralarda Susan annesinden nefret edip, ona benzemekten kaçınırken, annesinin görüşüne göre tıpkı kendisine benzemektedir. :) Aslında Edward Susan’da gördüğünü annesinde de görmüştür. Annesi de büyük olasılıkla tıpkı Susan gibi güç-duyarlılık ikileminde kalmış ve gücü seçip konforlu mutsuzluğunu yaşamaktadır. Tecrübesi olmasa Susan’a  “birkaç yıl sonra bu burjuva demeyi çok istediğin şeyler, senin için olmazsa olmaz hale gelecek” demez, diyemez. Edward’ın annesinde gördüğü ve Susan’da da olduğunu söylediği “üzgün güzel gözler”, annesi öldüğünde Edward’ı teselli ederken bakan gözlerdir. Yani Susan'ın ailesindeki burjuvazi şiddeti Cooper'ı "duyarlı" bir eşcinsel yaparken, Susan'ı bu duyarlılığın kıyısından döndürüp kendine benzetir.

Sonuçta Susan ailesine rağmen Edward ile evlenir ama bir süre sonra kavgalar başlar. Edward yazar olmak istemekte ve kitapçıda çalışırken yayınlayacağı kitaplara çalışmaktadır. Yazdıklarını Susan beğenmemekte ve Edward'ın da üniversiteye dönmesini istemektedir. Zira yazdıkları böyle olursa ömrünün sonuna kadar kitapçıda çalışmaması gerektiğini düşünür. Susan o kavga esnasında Edward’a ve evliliklerine inancını tümüyle yitirmiştir. Edward’ın tek başına “kendine inanma gücü” hiçbir şeye yetmeyecektir.

Susan da sanat okumuştur ama sanatçı olmak yerine sanat tarihinde ilerlemeyi tercih etmiştir. Çok iyi bir sanatçı olmak için gereken yaratıcılığın kendisinde bulunmadığını düşünmektedir. Oysa Edward aynı fikirde değildir ve Susan'ın kendini küçümsediğini, belki de yaratıcı olup başaramamaktan korktuğunu düşünmektedir. Böyle bir kavga sonucunda ayrıldıklarında, Susan hamiledir ve Edward’ın bundan haberi yoktur. Susan "yakışıklı ve gösterişli" Hutton ile beraber Edward'ın çocuğuna kürtaj yaptırdıktan sonra Edward’ın onları görmesiyle ilişkisini de geri dönülmez biçimde bitirdiğini anlar.

Sonrasında Susan, Hutton ile evleniyor ve 19 yıl boyunca burjuva mutsuzluğunu yaşar. Bir kızları olur ama aile bağları yok denecek kadar zayıftır. Los Angeles'ta gösterişli bir sanat müzesi işletmekte ve hep şiddet içerikli sanat eserlerine (pornografik obezite sergisi, dikizlenen kadın tablosu, üzerinde onlarca ok bulunan avlanmış bir buffalo heykeli, revenge yazan tablo vs.) ilgi duymaktadır. 19 yılın sonunda kendisini anlamsızlığın ve yalnızlığın pençesinde kıvranır bulur ama diğer taraftan da kendisine gelen kargonun ambalajını açtırıp, içindeki notu kendisine okuttuğu bir uşağa sahiptir. 

Edward ise bir daha hiç evlenmeyip Dallas'ta İngilizce öğretmenliği yapmaktadır. Susan Edward'ın bu durumunu da üzücü bulmakta, hatta acımaktadır. Yine de romanı yazmadan bir sene önce Edward'ı arayan Susan olur. Edward'dan aldığı cevap ise suratına telefon kapanması olur. Belki de bu telefon görüşmesi Edward’ın nihayet ilk defa yayıncıların basmayı kabul edeceği romanını yazmasını tetikleyen bir kıvılcım olmuştur.

Biz bu hikâyeyi, Susan’ın romanı okudukça geçmişte yaşananları hatırlamasıyla yavaş yavaş öğrenirken, Edward’ın romanında da başka bir hikâye anlatılmaktadır filmde. Bundan sonrası Susan’ın romanın neresini okurken geçmişte neleri hatırladığı bence çok önemli olduğu için mecburen filmi neredeyse kare kare anlatmaya götürüyor beni. Hala okuyorsanız, başlayalım o halde. :)

Susan, kendini mutsuz hissettiği, yaptıklarını anlamsız ve değersiz bulduğu ama çevresinden övgüler aldığı bir dönemde Hutton ile hafta sonu yazlıklarına turistik bir gezi yapmak istiyor. Hutton ise işleri sebebiyle hafta sonunu şehir dışında geçirmek üzere evden ayrılıyor. Susan yazlığa gideceklerini planladığı için evdeki hizmetçilere de izin verdiğinden hayal kırıklığı içinde koca evde yapayalnız kalıyor. Geceleri uyuyamadığı için Edward ona gece hayvanı diye isim takarmış meğer ve tesadüfe bakın ki o sabah kargodan aldığı eski kocasının yazdığı romanın adı da "Gece Hayvanları". Okumaya karar veriyor kitabı ve ilk sayfasını açıyor ki, bir de ne görsün, kitap kendisine ithaf edilmiş. Daha romanın paketini açarken elini kesiyor Susan, belli ki bu okuma süreci onun için acılı olacak. Okumaya başlıyor.

Tony kızı India ve karısı Laura ile ailece turistik bir gezi için Marfa'ya gitmeye hazırlanırlar. Tony'nin klasik araba hobisi vardır ve kullandıkları eski Mercedes'i tamamen kendisi toplamıştır. Kalabalıktan ve gereksiz sosyallikten pek hoşlanmaz Tony, sessizlik ve konsantrasyon sever. India ailesiyle turistik gezi yapmak durumunda kalan her ergen gibi durumdan şikâyetçidir. Tony ile Laura hala birbirlerini seviyorlardır ve mutludurlar. Hepsinden önemlisi ailece bir şeyler yapabiliyorlardır.  

Susan'ın yaşayamadığı herşeyi Tony yaşıyor. Susan Edward ile devam etseydi, nasıl bir hayatı olacağını düşünüyor. Susan’ın hayalinde Tony rolünü hemen Edward kapıyor. Peki ama Edward Tony karakterinde kendisini mi anlatıyor? Edward, klasik araba tutkunu, Texas’ı telefon ve insan olmadığından seven, evli ve çocuklu Tony üzerinden mi kendini anlatıyor acaba?

Tony ve ailesi gece yolculuk yapıyorlardır, çünkü India öyle istemiştir. Yolda önlerinde iki tane aracın yan yana yavaş bir şekilde gittiklerini görürler, Tony biraz sabreder ama iki araç da pozisyonunu değiştirmez. Tony sollamak için sola geçer, soldaki araç yine hızını değiştirmez. Bunun üzerine Tony kornaya basar. Önündeki araç hızlanır ve sağ şeride geçer. Tony iki aracın arasındadır. Araya aldılar diye düşünürsünüz ama Tony'nin geçmesine izin verirler. İçeridekiler üç tane serseridir ve içki içmektedirler. Bu defa India arka camdan adamlara hareket çeker. Telefonun çekmediği, inin cinle top oynadığı çölde üç tane serseriyle başlarını belaya sokmuşlardır artık. Serseriler hızlanırlar Tony'i geçip önüne kırarlar ve Tony arkadan serserilere çarpar ve belaya daha fazla bulaşmamak için geçer gider. Serseriler arkadan tekrar yetişirler ve sıkıştırıp Tony'nin sağa çekmesini sağlarlar. Bu arada artık beraberce yolu tıkadıklarını düşündüğümüz ve arkada kalmış üçüncü araba, sağa çekmiş iki arabanın yanından şöyle bir bakar ve geçer, gider. Arabanın üstü açıktır içinde bir tane adam vardır. İşte o zaman anlarız ki, Tony arkadaki adamın başındaki belayı kendi üzerine çekerek adamı kurtarmıştır. Arkadaki adam ise başı belada olan ve kendisini beladan kurtarmış Tony'i görmezden gelmiştir. Ama ilk fırsatta Ozona denen yerden polise durumu bildirir. Esasen herkes kendi doğasına uygun bir şekilde davranmıştır.

Serseriler Tony’i kendi arabalarına çarpıp kaçmakla suçlayarak işe başlarlar. Aslında silahsızdırlar ama Tony ve ailesi onların silahlı olduklarına inanırlar. Tony’nin arabasının lastiği patlamış ya da patlatılmıştır. Artık Tony kaçamaz durumdadır, mutlaka durumla yüzleşmesi gerekmektedir. Bir şekilde durumu idare etmeye çalışırken, karısı ve kızı yoldan geçen polis arabasını görüp durdurmaya çalışırlar. Ama polis durmaz. Türlü psikolojik ve fiziksel şiddete Tony gerektiği kadar karşı koyamaz ve sonunda sinir bozucu bir şekilde Tony’i karısı ve kızından ayırırlar. Tony “zayıftır”, “pısırıktır”, “süt çocuğudur”. İki serseri Laura ile India ile Tony’nin arabasına binip giderlerken, Tony arkalarından bakakalır.

Susan burada okumaya ara verir. Tony’nin başına gelenler ile kendisinin Edward’ın çocuğuna kürtaj yaptırıp, onu terk etmesi arasında paralellik olduğunu düşünür. Rahatsız olmuştur ve kendisini rahatlatsın diye kocasını arar ama kocasının kendisini aldattığını anlar. Anladığını Hutton’a hissettirmez, telefonu kapatır. Edward’ı terk ederek hata mı yaptım acaba diye düşünür, gözleri dolar ve romandaki Tony’nin karısı ile kızından ayrıldığında gördüğü şeyleri gözünün önüne getirir. Edward’a çok çektirmiştir. Onunla empati kurmaya başlayıp, okumaya devam eder.

Tony ile geride kalan serseri diğer arabaya binerler ve serserinin komutlarıyla Tony arabayı sürmeye başlar. İnin cinin top oynadığı anayoldan ruhların bile uğramadığı yerlere gittiklerini görünce, Tony itiraz eder ama serserinin tehdidine boyun eğer. Arabasını yolda terk edilmiş bir karavanın önünde görünce de itiraz eder Tony, ama “zayıf”tır işte. Serseri moral verir: “Bugüne kadar kimseyi öldürmediler.” Giderler, giderler ve yol bittiğinde serseri Tony’i orada indirir ve tek başına geri döner. Tony yine yeterli mücadeleyi veremez.  Oysa teke tektirler. Tony artık çölün ortasında, gecenin bir yarısında yalnızdır.

Yürüye yürüye geri dönmeye çalışırken, serseriler dönmüş ve onu aramaya başlamışlardır. Tony serserileri görür ve saklanır. Oysa serseriler karısının onu istediğini söylüyorlardır. Tony hiç sesini çıkarmadan saklanmaya devam eder. Serseriler de çekip giderler. Tony sabaha kadar topallaya topallaya yürür ve bir eve ulaşır. Polisi arar ve polisin tavsiyesiyle bir motele yerleşir. Motelde başına gelenleri düşünerek banyo yapar.

Susan bunları okurken, önce kolyesiyle oynar, sonra o da banyoya girer ve üzgün üzgün düşünür. Susan’ın kolyesiyle Laura’nın kolyesi aynıdır. Tony ağlar, Susan da ağlar, Tony sırtüstü yatıp boş boş bakar, Susan da sırtüstü yatıp boş boş bakar. İkisi de çok düşüncelidir. Susan, Edward’ı terk ettiğinde Edward’ın yaşadıkları ile empati kurmuştur, “zayıf” diye adama bunu ben de yaptım diye içinde suçluluk hisseder ve tekrar okumaya başlar.

Tony’e polisten telefon gelir, arabasını bulmuşlardır. Ama karısı ve kızından haber yoktur. Davayla Andes adında bir komiser ilgilenecektir artık ve bir iki dakika sonra Tony ile konuşmak için yanına gelecektir. Andes tam bir Texas kovboyudur. Silahsız adamlara nasıl kaptırdın karınla kızını diye küçümseyerek bakar Tony’e ama “zayıf” olduğunu anlamıştır onun, üstüne gitmez. Andes ile Tony keşif tatbikatı yaparak, karısı ve kızının birbirlerine sarılmış kırmızı bir kanepeye yan yatmış çırılçıplak cesetlerine ulaşırlar.

Tony sabırsızlık ve heyecan içinde karısının ve kızının cesedine ilerlerken, Susan da heyecan içinde kolyesiyle oynamayı sürdürmektedir. Tony cesetleri bulduğunda ağlar, Susan da okurken ağlar ve telefona sarılıp kızını arar. Tony’nin kızı ölmüş ama Susan’ın kızı hayattadır. Kürtaj ile Edward’dan çocuğunu öldürmüştür ama Hutton’dan bir kızı olmuştur. Kızına onu sevdiğini ve özlediğini söylemek ister. Telefonu çaldığında kızı, cesetlerle aynı pozisyonda yatmaktadır.

Susan bu andan itibaren flashbacklerle Edward ile ilişkisini düşünmeye başlar. New York’ta tesadüfen karşılaşmalarını hatırlar. Vicdanında kendini yargılamaya başlamıştır ve bu yargılama kendisini gittikçe Edward’a yaklaştırmaktadır. Tutunacak dal arayarak Hutton’ı arayıp duvara toslamıştır. Kızını ise uykudan uyandırmış ve umduğu teselliyi ondan da bulamamıştır.

Peki Edward romanı yazarken, Susan’ın kendisini Tony ile özdeşleştireceğini bilmiyor mudur? Biliyordur elbette, “sürekli kendini yazıyorsun“ diye eleştirilmiştir Susan tarafından. Edward, Susan’la beraberken yazdıklarından daha farklı bir türde yazdığını ve bunun için gereken ilhamı ayrılmalarından aldığını söylemektedir. Ama Edward gerçekten Tony ile kendisini mi karakterize ediyordur acaba? Edward, Tony ile Susan’ı; Andes ile de Hutton’ı karakterize etmektedir. Tony’nin öldürülen karısı ve kızı Edward ile kürtaj yaptırılan çocuğu iken, romandaki serseri şiddeti de burjuva şiddetinin ta kendisidir. Susan’ın şiddet karşısında, kendinden ve kendisinden nasıl vazgeçtiğini anlatmaktadır Edward. Zayıf olan ben değil, sensin demektedir Susan’a. İntikamını Susan’ın okuduklarını anlamamasıyla alacaktır.

Andes, Tony’e karısı ve kızının ölüm nedenlerini açıklar, karavanı da bulmuşlardır. Andes Tony’e tümüyle inanmaktadır artık. Karavanın sahibinden bir şey çıkmamıştır, çünkü adam karavanı terk etmiştir. Parmak izlerinden sonuç alacaklarını söyler Andes, Tony pek inanmaz.

Susan annesiyle Edward hakkındaki konuşmalarını hatırlar. New York’tan Texas’a taşınıp, Edward ile evleneceklerdir. Annesi karşı çıkar ve Edward’ın “zayıf” olduğunu söyler. Susan anılarından dönünce kitabı çok beğendiğini ve görüşmek istediğini söyleyen bir mail atar Edward’a, sonra da romanı okumaya devam eder.

Tony Andes’ten gelen maili okumaktadır. Mailde serserilerden birinin fotoğrafı vardır. Tony fotoğraftaki adamın serserilerden biri olduğundan emin olmadığını söyler. Oysa parmak izleri ve adamın sabıka kaydı fotoğraftaki adamın serserilerden biri olduğunu göstermektedir. Andes Tony’nin üstüne gider. Tony rüyasında fotoğraftaki adamı, karısına tecavüz ederken görür ve Andes’e “onun yaptığını biliyorum” der. Andes ona bu adamı yakalamalarının aylar, hatta yıllar sürebileceğini ve hazır olmasını söyler. Tony sabah sporu yapıp hazırlanmaya başlarken, görürüz ki, sakalını kesmiş. Zayıftan, güçlüye dönüşüm yolunda ilk adımını atmıştır Tony.

Susan duştayken, sabah sporundan dönen Tony de duştadır. Tony karısının kolyesini takmaya başlamıştır ki bu kolyenin aynısını Susan da takmaktadır. Andes’in Tony’nin üstüne giderek istediği gibi yönlendirmesini Susan “zayıflıktan” kurtulmak için doğru adamı bulmuş diye anlarken Edward, Susan’ın Hutton’a ne kadar kolay kapıldığını anlatmaktadır.

Susan Edward ile konuşmasını hatırlar:
- Neden yazmak için bu kadar kararlısın?
- Bence yazmak olayları canlı tutmanın bir yolu, eninde sonunda ölecekleri kurtarmanın. Eğer kağıda dökersem, sonsuza kadar yaşarlar.

Hatırladığı bu diyalogla Susan, Edward’ın “zayıflığı” nedeniyle kaybettiklerini unutmamak için bu romanı yazdığını sanırken, Edward, Susan’a bana çektirdiklerini unutmayacağım demektedir.

Olayın üstünden bir yıl geçmiştir ki, Andes Tony’i arar ve gelmesini ister. Maille fotoğrafını gönderdiği adam iki kişiyle birlikte yaptığı bir silahlı süpermarket soygunu sırasında öldürülmüştür. Diğer iki adamdan biri yakalanmış diğeri ise kaçmıştır. Andes ile Tony buluştuklarında ikisi de değişmiştir. Biri dönüşüm geçirmiş, diğeri kanser olmuş, ölmek üzeredir. Andes Tony’den yakalanan adamı teşhis etmesini istemektedir. Andes Tony’e bu adamların gözlerinin içine bakmaktan korkup korkmadığını sorar. Cevap titrek bir hayırdır. Tony adamı teşhis eder ama adam iddiaları reddeder. Tony mahkeme gününü bekleyecek, Andes de bu arada kaçan üçüncü adamı yakalayacaktır.  

Susan ofisindedir, kırmızı boyalı duvarda kapıdaki dürbünden dikizlenen kırmızı kanepedeki cesetlere benzer bir pozisyonda çırılçıplak bir kadın tablosu vardır. Tablodaki kadın kapıdaki dürbüne tedirgin bir şekilde bakmaktadır. Sekreteri Susan’a müzedeki yönetim kurulu toplantısını hatırlatır. Susan hiç uyumamış ve kafası romanla bir hayli meşguldür. Sekreterine Edward’ı ve Edward’ın ona uyumaması sebebiyle gece hayvanı diye isim taktığını anlatır. “Gösterişli ve yakışıklı” Hutton uğruna terk ettiği eski kocasını aklından çıkaramamaktadır. Susan romanı okurken duyduğu suçluluğu ve Edward’ı terk etmesinden ve kürtajdan dolayı yaşadığı pişmanlığı aklından çıkaramamaktadır. Yapayalnızdır. Hayatından memnuniyetsizliğini anlatabileceği sadece sekreteri vardır, o da ona sorar: “Hayatının hiç de planlamadığın bir hal aldığı hissine kapıldığın oluyor mu?”

Toplantı için müzeye gittiğinde, üzerinde onlarca ok bulunan avlanmış buffalo heykelinin önünden geçerken durur. Şiddeti fark eder, muhtemelen o heykeli oraya kendisi almıştır ve bunun burada ne işi var der gibi uzun uzun bakar. Tony’nin “zayıftan”, “güçlüye” dönüşümünü düşünürken, o da “güçlüden” “duyarlıya” dönüşmektedir. Yani Susan’a göre Edward, kendisinden ayrı geçirdiği yıllarda Susanlaşmaya çabalarken, kendisi de romanı okuduğundan beri Edwardlaşmaktadır. Oysa Edward, bu romanla Susan’a ve diğer “Gece Hayvanları”na öfkesini kusarak, onlardan intikamını almaktadır.

Üzerinde revenge (intikam) yazan tablonun önünde de durur Susan ve ona da Tony’nin alması gereken intikamı düşünerek bakar. Ama bu intikam duygusunun kendisiyle ve müzesiyle ilgisini kuramadığından,  telefonuyla oynayarak gelen müze yönetim kurulu üyesine bu tablo buraya nereden gelmiş diye sorar. Oysa bu tabloyu sekiz yıl önce kendisi almıştır müzeye. Romanın Susan üzerindeki etkisi sürmektedir, kendine yabancılaşmış, kendini inkar eder hale gelmiştir.

O sırada yönetim kurulu üyesinin telefonundan gelen ses ile kadının telefonda neyle uğraştığını merak eder. Oğlunun beşiği üzerindeki kameranın çektiği görüntüleri izliyordur kadın, dadısına güvenen ama ondan nefret eden yönetim kurulu üyesi gün içinde o telefondan oğlunu izlediğinde onun hayatına daha çok dahil olduğuna inanmaktadır. Nefes alışını bile duyabildiği oğluyla isterse konuşabilmektedir üstelik. Telefonu görüntüleri izlemesi için Susan’a verir ve Susan Tony’nin karısına ve kızına tecavüz eden kaçak serserinin halüsinasyonunu görerek korkup telefonu elinden düşürür. Telefonun ekranı kırılmıştır, ama sorun yoktur; telefonun yeni modeli gelecek hafta çıkacaktır. Susan yaşadığı hayata tümüyle yabancılaşmak üzeredir.

Toplantı sırasında, Susan işten atılmak üzere olan bir çalışanına merhamet eder ve işten atılmasına mani olur. Oysa bir hafta önce onun işten atılmasını kendisi istemiştir. Susan, iyiden iyiye Edward’a yaklaşmaktadır artık. “bazen belki de ilişkileri bu denli değiştirmek pek iyi bir fikir değildir” diyerek pişmanlığını bir kez daha ifade eder. Ama yine kendisini anlamış bir cevap alamaz. Eve döndüğünde bu defa da üzerine tüfek doğrultulmuş vurulmak üzere olan bir adamın kameraya verdiği pozun fotoğrafına uzun uzun bakar. Artık kendisine tamamen yabancılaşmıştır. Mutsuz ve yapayalnızdır. Viskisini yudumlarken, lüks içinde yüzen evinden, ışıklı şehir manzarasını izler. Bunlar hep burjuva şiddetiyle elde edilmiş şeylerdir, ama Susan’a mutluluk getirmemiştir. Susan tekrar okumaya başlar.

Andes kaçan üçüncü serseriyi de bulmuştur, Tony ile birlikte onun yaşadığı yere gelirler. Adam dışarıdaki tuvalette oturmuş, hacetini gidermeye çalışırken eğlenceli bir telefon görüşmesi yapmakta, bir yandan da sigarasını tüttürürken, bira içmektedir. Bu sahne Susan’ın arkadaşlarının Pam kızartma spreyi ile vajinal gençleştirme yaptırmaya gerek kalmayacağını anlattıkları sahnedeki “duyarsızlığa” çok benzer.

Andes Tony’e adamı teşhis ettirir ve suçun gerçekleştiği karavana götürürler. Tony intikam için gereken gücü almak için adama olay sırasında karısının ve kızının nasıl davrandıklarını, neler söylediklerini, neler hissettiklerini sorar. Gözü yaşlı “cevap ver, cevap ver” diye adama bağırırken, cevap gelmemesi üzerine, adama yumruğu patlatır. Dönüşümü sürmektedir, şiddet uygulama gücüne ulaşmaktadır.    

Tony yumruğu patlattığında Susan da şömineden gelen çıtırtıdan irkilip, elinden kitabı düşürür. Flashbackle Susan, Edward’a yazdıklarını beğenmediğini söylediğini hatırlar, ona inancını yitirmektedir. Edward’a kendinden başka bir şey yazmasını ve biraz yazmaya ara vermesini tavsiye eder ve ayrılmalarına varacak kavgalarını başlatır. Susan, Edward’a yaptıklarının üstesinden gelmek için, “güçlü” olmak için onun ne kadar çabaladığını görmektedir. Oysa Edward, Susan’ın kendinden vazgeçişinin sancılarını anlatıyordur. Susan’ı mutsuz ve yalnız bırakan şey, burjuva şiddetine teslim olarak kendinden vazgeçmesidir. Kendine ve Susan’a inanma gücü olan Edward’a Susan’ın inancını yitirmesini anlatıyordur. Bu inanç yitimi, Susan’ın kendisinden tümüyle vazgeçmesi ile sonuçlanacaktır.

Susan, belki de Edward’a sığınabileceğini düşünmenin güveni ile film boyunca ilk defa uyumuştur. Uyanıp romanı tekrar eline alır ve bu defa “yakışıklı ve gösterişli” Hutton ile tanıştığı anı hatırlar. Edward’dan vazgeçmeye karar verince, herşey ne kadar da kolay olmuştur. Derste düşürdüğü kalemini arkasında oturan “yakışıklı ve gösterişli” Hutton’ın alması ve bir iki bakışma “vazgeçiş” için yeterli olmuştur. Susan kitabı okumaya devam eder.

Andes, telefonda Tony’e mahkemenin üçüncü serseriyi serbest bıraktığını fakat diğer serserinin hapiste kalmaya devam edeceğini söyler. Tony’e patlattığı yumruk yetmemiştir, Andes’e başka ne yapabileceklerini sorar. Andes tekrar Tony’i yanına çağırır, zira serserinin uzun süre buralarda takılacağını düşünmemektedir. Buluştuklarında Tony, Andes’in kanser olduğunu ve yakında öleceğini öğrenip, duyarlılık gösterir. Ama Andes de serseriler gibi bir gece hayvanıdır ama serserilerin aksine sürü halinde değil tek başına avlanmaktadır. Kızının gösterebileceği şefkati talep bile etmemiştir. Bu konu üzerinde fazla konuşmak istemediği de ortadadır. Asıl konuya dönerler. Üçüncü serseriye yapılan cinayet suçlamasının düşmek üzere olduğunu öğrenen Tony intikamı, Andes de kanserden dolayı onu emekli edeceklerine kızgın olduğu için hayattaki iki serserinin cezalarını kendileri vermeye karar veririler.

Susan okumaya ara verip flashbackle Edward ile son konuşmalarını hatırlar. Birbirleri için doğru kişiler değillermiş, ilişkileri yürümüyormuş, çok mutsuzmuş. Edward’ın tüm çabasına karşın Susan ayrılmakta kararlıdır. “Duyarlı” adamı sevmekten vazgeçip, “zayıf” adamı terketmiş ve daha önce annesinden dinlediği burjuva gücünü seçmiştir. Edward ise, Susan’ı sorunlardan kaçmakla suçlamıştır. Susan, Edward’ın da Tony gibi güçlenmesi gerektiğini düşündüğünü ve ilişkileri esnasında bu güçlenme çabasını göstermediği için pişman olduğunu düşünür. Oysa Edward’a göre Susan, tıpkı Tony gibi kendinden vazgeçip şiddete teslim olmuş, Hutton/Andes ile vuracakları son darbeyi planlamaktadır. Bu son darbe kürtajdır.

Andes dışarıdaki serseriyi bardan alıp kendi mekanına götürür. Kanserden can çekiştiği bir anda serseri kaçamasın diye de Tony’nin eline silah verir. Hapisteki diğer serseriyi de Andes’in polis arkadaşı getirir. İki serseri ile çölün ortasında Andes ile Tony baş başadır artık. Durum, tıpkı serserilerin Tony’nin arabasını durdurdukları ana benzer, ama rolleri değişmişlerdir. Bu defa Tony şiddeti uygulayacak taraf, serseriler ise şiddete maruz kalacak taraf olacaktır. Tony ile Andes tıpkı serserilerin Tony ve ailesiyle konuştukları gibi konuşurlar: Alaycı, tehditkar ve şiddet dolu. Tam Andes, serserilerin ellerini çözmüş, işkenceye başlayacaklarken, Andes’in öksürük krizi tutar ve Tony’i iki serseri ile yalnız bırakır. Andes’in “kuş gibi özgür” bıraktığı iki serseri hemen kaçmaya kalkar. Tony elinde silahla hiçbir şey yapamaz, öyle bakakalır. Andes yetişir ve serserilerden birini arakadan vurur. Yaralı adamın yanına gider ve adamın kafasına bir kurşun daha sıkar. Diğeri kaçmıştır.

Susan yine irkilerek okumaya ara verir ve dışarda evinin önüne düşmüş ölmek üzere olan küçük bir kuş görür. Ayağa kalkar ve kuşa camdan uzun uzun bakarken, flashback başlar. Hutton ile Susan Edward’ın çocuğuna kürtaj yaptırdıkları hastaneden ayrılmak üzeredirler. Edward’ın çocuktan haberi yoktur ve Susan’ın bu hareketi, ilişkilerini öldürecek son kurşundur. Susan, Hutton’a ömrü boyunca pişmanlık duyacağını ve bu yaptığından sonra bir daha asla Edward’ın yüzüne bakamayacağını söylerken, Hutton da bu olayı Edward’ın asla öğrenemeyeceğini iddia eder. Susan, Hutton’ın “güçlü” kollarına sarılarak ağlarken, Edward yağmur altında sırılsıklam, yaşlı gözlerle onları izlemektedir. Susan, serserilere hiçbir şey yapamayan Tony’nin, kürtaja mani olamayan Edward’a benzediğini düşünür. Oysa Edward, Susan’ın çocuklarını Hutton ile beraber öldürerek, ilişkilerini geri dönülmez biçimde bitirdiğini anlatmaktadır.

Tony serserinin cesedinin yanında dikilmiş yaşlı gözlerle boş boş bakarken, Andes öldürdüğü adam için kendini savunur. Oysa Tony’nin yaşlı gözlerle boş boş bakmasının sebebi serserinin ölmesi değil, duyduğu pişmanlıktır. “Onları korumalıydım” der Tony, “olacakları anlamaydım, engel olmalıydım.” Andes, Tony’i teselli ederek, onu iyi biri olduğuna ikna eder ve gerçekleri hatırlatır. Kaçan serseriyi bulmaları gerekmektedir. Andes ile ayrılarak kaçan serseriyi ayrı ayrı aramaya karar verirlerken, Tony, Andes’e tüm bu yaptıklarımız başına bela olur mu diye sorar ve “umurumda bile değil, ben ölüyorum unuttun mu” cevabını alır.  

Silahsız ve araçsız çölün ortasında yapayalnız kalan serseri, bu defa serserilerin Tony’i karısı ve kızından zorla ayırıp, yolun bittiği yerde arabadan indirdikleri pozisyonundadır. O da tıpkı aramaya gittikleri andaki Tony gibi saklanmıştır. Tony ise, bu defa avcı pozisyonundadır. Serseriyi arayacak ve onu karısına ve kızına tecavüz ettiği o terk edilmiş karavanda bulacaktır.

Serseri karavana gelenin Tony olduğunu gördüğünde ve Andes ile beraber olup olmadığını sorar. Tony. “yolda” der. Serseri, diğer polisleri sorar. Tony “buralardalar” der. Serseri yan gözle karanlık karavanın penceresinden dışarı bakarak, “buradalar” mı diye tekrar sorar. Tony özgüvenli bir şekide karavanın ışığını yakar ve “şu anda sadece ben varım” der. Serseri iyice rahatlamıştır, Tony adam öldürebilecek türde biri değildir, “zayıftır” o. Silahın nasıl kullanılacağını bilmediğini söyleyerek Tony’i küçümser ve beraber kaçtıkları diğer serseri arkadaşının nerede olduğunu sorar. Tony’nin bakışlarındaki ve sesindeki titreklik, yerini kararlı bir özgüvene bırakmıştır artık. Arkadaşının öldüğünü söyler ve karşılığında serserinin küfür ve tehditlerini dinler. Tony, bu defa tehditlere ve serserinin kendini aşağılayan sözlerine pabuç bırakmaz. Serseri ayağa kalkıp daha da üstüne gelince, otoritesini gösterir ve onu yatağa oturtur. Serseri bu defa öldürdüğü karısı ve kızının bunu hak ettiklerini söyler ve Tony’e kendi abuk subuk prensiplerini anlatır. Anlattıkları düpedüz orman kanunu, serseri de bir gece hayvanıdır. Tony bu gece hayvanına adaletten bahseder, karşılığında “insanları öldürmek eğlenceli” cevabını alır. Tony sinirlenerek kontrolünü kaybeder gibi olunca serseri, yastığın altına sakladığı soba demiri ile Tony’e hamle yapar ve göğsüne kurşunu yer. Serseri yere düşmeden önce Tony’nin kafasına soba demiriyle vurmayı başarır. Tony bayılmıştır.   

Saatler sonra ayılan Tony, serseriyi öldürdüğüne emin olduktan sonra dışarı çıkıp Andes’ten yardım isteme amacıyla havaya ateş eder. Tony, silahın sesi ve geri tepmesi karşısında ayakta kalamaz ve yere düşer. Doğrulmaya çalışırken gerekli gücü kendinde bulamaz ve silahın üstüne yatmak zorunda kalır. Silahın patlaması sonucu Tony kendini karnından vurup ölür.

Tony ölürken kolyesini tutar, Susan da banyoda kolyesini elinden bırakamaz ve Edward diye sayıklar. Susan, Tony’nin ölümüne Edward ölmüş gibi üzülür. Edward’ın çocuğunu doğursam, Hutton’a hiç bulaşmasam daha mutlu olurdum der kendi kendine. Hutton da zaten beni aldatıyor, neden Edward ile ikinci baharı yaşamayayım ki diye düşünerek, banyodan çıkar. Yatağına yattığında, Edward’dan mailine olumlu cevap geldiğini görür. Zamanı ve yeri sen söyle der Edward. Tam da düşündüğü gibi buluşacaklardır bir restoranda. Susan yatakta Edward ile birbirlerine sarıldıklarını hayal eder. Edward’ın parmağındaki alyansı görürüz hayalinde. Susan avını gözüne kestirmiş bir gece hayvanıdır artık, New York’ta tavladığı Edward’ı Los Angeles’ta da tavlayacaktır.

Kalkar, içine sutyen takmadığı yeşil göğüs dekolteli seksi elbiseyi giyer, makyajı vamptır. Sonra dudağındaki kırmızı ruju biraz fazla bulur ve siler, Edward için romantik kadın olmalıdır, vamp değil. Parmağına yüzüğünü takmayı düşünür ama vazgeçer, saçlarıyla oynar. Edward için en cazip paket olmaya çalışmaktadır. Sonunda karar verdiği makyaj ilk baştaki makyajından oldukça farklıdır. Üzerine onlarca ok saplanmış buffalo heykeli satın alan kadından yönetim kurulu toplantısında işini kaybetmek üzere olan çalışanına merhamet gösteren kadına geçişin yansımasıdır adeta. Bu makyaj ve elbise seçimini eminim Tom Ford bize saatlerce anlatabilecek bir moda kültürüne sahiptir ama ben daha fazla ilerlemeyi düşünmüyorum. :)

Buluşmak için kendi seçtiği restorana gelir, arabasını vale alır, kapısını komi açar, masasına kadar şık bir kadın görevli eşlik eder, oturacağı sandalyeyi de garson arkadan iter. Burjuvaya hizmet böyle bir şeydir işte, sadece restoranda masasına oturana kadar dört kişi hizmet etmiştir Susan’a. Çoktan annesine dönüşmüştür Susan ve artık çok geçtir. Ama kitabı anlamadığı gibi Susan bunu da anlamaz.

Susan kapıya bakarken, viskisini bir başka garson getirir. Susan bir yudum alır. Masaya bıraktığında viski kadehinin yakın çekim görüntüsü ile Susan’ın parmak dokunuşları, bir viski reklamından fırlamış gibidir. Kamera döndüğünde, Susan’ın yüzünde memnuniyet vardır. Kısa sürede kendisini toparlayıp, tekrar kapıya bakar Susan. Gelince Edward’a neler söyleyeceğini aklından geçirir, gülümser, ama hemen sonra Edward’dan duyabileceği şeyler gelir aklına, yüzü değişir. Sabırsızlanır, ne olacaksa olsun diye düşünerek düşüncelerinden gerçek dünyaya döner ve restoranda muhtemelen daha önceden tanıdığı biriyle selamlaşır.

Zaman geçer, restorandaki masaların bazıları boşalmıştır, Susan masada hala yalnızdır ve hala viski içiyordur. Edward’ın gelmeyeceğini anlamaya başlar, parmağında olmayan yüzüğe dokunmaya çalışır. Saçlarını düzeltir, elini dua eder gibi birbirine kavuşturur, umutsuzluğa kapılmaya başlar, ellerini açar. Bir viski daha getirir o sırada garson.

Zaman geçer, restorandaki tüm masalar boşalmıştır ve Susan hala masada yalnız viski içiyordur. Edward’ın niye gelmediğini merak etmektedir. Ve nihayet Edward’ın neden gelmediğini anlar, kamera sağ gözüne odaklanır, gözyaşı akmak üzeredir.

Oysa Edward, Tony’nin “onları korumalıydım, olacakları anlamaydım, engel olmalıydım.” diye ağladığı, sinir krizi geçirdiği anlarda Susan’ın burjuva şiddetine pabuç bırakmaması gerektiğini anlatmaktadır. Kürtajdan sonra Hutton Susan’ı nasıl teselli etmişse, Andes de Tony’i iyi bir adam olduğuna ikna ederek aynı şekilde teselli etmiştir. Susan için Hutton da kısa bir süre sonra Andes kadar ölü olacaktır. Tony’nin “zayıf”tan “güçlü”ye dönüşümü, herkesin öldüğü mutsuz bir sonla biterken, Susan’ın restorandaki yalnızlığı da kimsenin birbiriyle bir daha görüşmediği mutsuz bir sonu ifade eder. Susan’ın sağ gözünden akmak üzere olan gözyaşıyla görürüz ki, onun da tıpkı annesi gibi çok güzel üzgün gözleri vardır.   

Açıkçası, filmi izledikten sonra, Tony Edward'ı mı, Susan'ı mı karakterize ediyor diye çok düşündüm. Uzun süre Edward'ın empati kurdurmaya çalıştığını sandım. Ama öyle olunca Edward'ın Susan aradığında telefonu suratına kapatmasını anlamlandıramadım. Yani Susan ile teması reddedip, kitap üzerinden Susan'a empati kurdurarak kendisi ile tekrar görüşmesini isteseydi, son sahnede de Susan ile görüşürdü.

O tam tersine Susan'ı cezalandırmak istedi, kendine olan inancını ve sevgisini korudu. Susan Tony'nin Edward olduğunu zannederken, (hayalinde Edward'ı oynatıyor Tony rolünde :)) Edward aslında Susan'ın nasıl şiddet karşısında kendinden vazgeçtiğini anlatıyordu ona, anlamayacağını bile bile.

Herkes kendini yazar meselesi de herkes kendi hikayesini yazar anlamına gelmez. Yazdığı bütün, kendinden bir parça anlamına gelir ve Susan'ın sanatçı olmama tercihi gibi bu da aslında Edward'ın anlamadığı bir şeydir. Kitap içindeki notta da daha içten yazmaya başladığını, gereken ilhamı da ayrılmalarından aldığını söylemesi, aslında Susan'ın şiddeti kutsayan sanat eseri tercihlerini düşündüğünde çok ince ve şık bir laf sokmadır. O kadar Susan'ın anlamayacağı bir dille yapar ki bunu, Susan’ı gerçekten darmadağın eder. İntikam tam da böyle bir şeydir zaten.

Derecelendirme: 10/10

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder